New York’ta Buz Pateni Zamanı

8:32 AM / Posted by Qte / comments (12)

Amerika’da cadılar bayramından hemen sonra başlayan ve 2 Ocak’a kadar süren dönem, Şükran bayramı, Christmas tatili ve yeni yıl kutlamalarını kapsadığı için, “tatil sezonu” olarak bilinir. Ve özellikle, New York’un en keyifli olduğu zamanlardır. Öncelikle her yer şükran bayramı kutlamaları için hindi motifli, turuncu-yeşil-kahverengi süslerle dolar. Şükran bayramının hemen ardından ise yılbaşı süslemeleri çıkıverir. Hediye alışverişi, aile yemekleri ve tatil hazırlıkları derken herkesi tatlı bir telaş sarar. Eğer böyle bir dönemde New York’u ziyaret ederseniz, gezip tozmanın dışında, tercih edebileceğiniz en eğlenceli aktivitelerden biri de buz pateni yapmak ve arkasından bir bardak sıcak çikolata ile kendinizi ödüllendirmek olacaktır. Şehrin en nefis sıcak çikolatasını nerede içebileceğinizi görmek için buraya tıklayın, en iyi buz pateni mekanları için ise bu yazıyı okumaya devam edin.

Çoğu New Yorklu patene oldukça meraklıdır. Bunu pistlere getirdikleri profesyonel patenlerinden ve artık işin kurdu olmuş kayış stillerinden hemen anlayabilirsiniz. Ama tasalanmayın, acemilerde düşünülmüş ve uygun fiyatlara ders almaları mümkün. Paten yapmasanız bile (ki şiddetle denemenizi tavsiye ederim), şehirde, yılbaşı ışıklarının ve süslerinin altında buz pateni yapanları izlemek de bir o kadar eğlenceli olduğu için mutlaka yolunuzu bu pistlere düşürün derim. Özellikle akşam ışıklarının altında ve hafta sonları bu pistlerin çevresinde yoğun bir izleyici kalabalığı görürsünüz zaten... sizde kalabalığa katılın ve tam bir New Yorklu gibi bu seyrin tadını çıkarın. İşte size bir kaç mekan tavsiyesi:

Benim favori mekanım the Ice Rink at the Rockefeller Center. Bu sene 72. yaşını kutlayacak olan pist, - paten için ve ya değil- şehrin yılbaşı döneminde mutlak gidilecek mevkilerden biri. Yalnızca sabahın erken saatlerinde gitmenizi tavsiye ederim çünkü aksi taktirde, 1 saatin üstünde beklemeniz gerekebilir. Ama beklerken sıkılmayacağınız garanti çünkü 5.caddenin göbeğinde bulunan bu pistin etrafı sürüyle alışveriş merkezleri ve dükkanla çevrili. Burada paten kiralamanın ücreti 8$, giriş yapmanın ücreti ise 9$-19$ arası değişiyor. Ayrıntılı bilgi için web sitesine tıklayın.

Sevdiğim bir diğer paten sahası ise, the Pont at Bryant Park. Bryant Park, yine 5.cadde üzerinde. Tarihi New York kütüphanesinin hemen arkasında yer alıyor ve etrafı hediye satıcılarının bulunduğu panayır alanı ile çevrili. Paten için olmasa da, benim şehirde sıkça gittigim bir yer Bryant Park çünkü çok merkezi ve oldukça dinamik. Bir banka oturup geleni geceni bile izleseniz, sıkılmadan kolayca saatler geçirebileceğiniz bir yer. Sex and the City hayranlarına ise ayrıca tanıdık gelecek bir mekan çünkü Carrie ve Mr.Big’in kaçamak yaptıkları meşhur otelleri parkın hemen yanında! Her neyse, bu park’ın pistinde paten kaymak bedava. Lâkin eğer paten kiralamak isterseniz, bunun ücreti 12$. Bu pist, 24 Kasım’dan itibaren hizmet veriyor. Ayrıntılı bilgi için burayı tıklayın.


Eğer paten kaymayı ilk defa deneyecekseniz ve ders almak isterseniz, Central Park’ın içinde yer alan Trump Wollman Rink’i tavsiye ederim. Burası daha ferah bir pist ve parkın göbeğinde olması da mekana ayrı bir ferahlık katıyor. Ülkenin en kapsamlı paten derslerin burada veriliyor olması, bir çoklarının bu mekanı tercih sebebi. Cuma öğleden sonraları giderseniz, pop ve ya klasik müzik eşliğinde yapılan paten showlarina da rastlayabilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için burayı tıklayın. Ayrıca Central Park hakkındaki yazımı okumak isterseniz de burayı tıklayın.


Labels: , ,

İkiz Kulelerin Enkazından Yapılan Gemi Sonunda New York’ta

8:54 AM / Posted by Qte / comments (5)

New York’a 11 Eylül günü yapılan terörist saldırılarından sonra şehir uzunca bir süre kendine gelememişti. Maddi yıkımı bir kenara bırakın, psikolojik bir mücadele vermişti New Yorklular yaşadıklarını unutmak için. 2001’de çiçeği burnunda bir üniversite öğrencisiydim ve Philadelphia’da yaşıyordum. Ama New York’un başına gelenler uzak yakın herkesi sarstığı ve korkuttuğu için epeyce bir zaman ben bile şoku üstümden atamamıştım.

Aradan yıllar geçti. İkiz kulelerin kalıntıları temizlendi, boşalan alana “ground zero” ismi konuldu. New York’a taşındığımdan beri, ground zero’nun bulunduğu Financial District bölgesine sık gitsem bile ground zero’yu ziyaret etmeye uzun zaman cesaret edemedim. En nihayet gittiğimde ise gözlerim dolu dolu oldu ve oraya bir daha gitmemeye karar verdim. Benim kişisel ihtiraslarım bir yana, New Yorklularda da ikiz kulelerden kalanlara bakınca derin acılar yaşıyor olacak ki, uzun müddet bu alana ne yapılacağına karar verilemedi. Kimse bir türlü bu konuyu tartışmaya yanaşmak istemedi. Ama ground zero bir kenarda dursun, yıkımdan geriye kalan enkazlardan bir savaş gemisi üretildi ve ismi USS New York konuldu.

Aylar süren çalışmalar neticesinde, ikiz kulelerin harabelerinden toplanan 7.5 ton çelik kullanılarak inşa edilen USS New York sonunda, 2 Kasım günü Hudson nehri üzerinden New York’a giriş yaptı. Ben bu antreyi, Hudson nehrinin New Jersey tarafından izledim ve gerçekten görülmeye değer, tüyler ürperten bir manzaraydı diyebilirim. Geminin etrafını saran bir dolu sahil güvenlik teknesi, havada helikopterler ve sahillere doluşmuş binlerce insan... 280 metre uzunluğundaki gemi, nefes kesici bir ihtişama ve öneme sahip olduğunu bilirmişçesine, aheste aheste yol aldı adeta. Sizlerle resimleri paylaşıyorum.


Gemi, 2 Kasım’da, saat tam 8:00’i gösterince eskiden ikiz kulelerin bulunduğu, şimdiki ground zero’nun tam karşısında demir atıp, bayrağını çekti ve 12 adet silah atışı eşliğinde New Yorkluları selamladı. Daha sonra, Interpid Deniz, Hava ve Uzay Müzesi’nin tam yanına park etmek için oradan ayrılan gemiyi, New Yorklular büyük bir hayranlık ve gururla izlediler. Son bir ayrıntı da, USS New York’un burnunda bulunan ambleminin içine, “asla unutma” yazısı işlenmiş oluşu. Tarihini unutmaya meyilli insanoğlunun, 11 Eylül gününü ve benzeri saldırılarla acımasızca ölen binlerce masum insanı daima hatırlaması için yazılmış kısa ve öz bir not. İnşası 1 milyar doları bulan USS New York, 12 Kasım’da yapıldığı eyalet olan Virginia’ya geri dönecek.

Labels: ,

Kylie Minogue New York’u Coşturdu!

3:56 PM / Posted by Qte / comments (6)

Bir süre yazmaya ara verip, başka işlere dalınca öyle çok yazacak konu birikti ki.. Nereden başlayacağımı bilemez bir halde notlarıma bakarken, Pandora’mda çalmaya başlayan “come in to my world” şarkısı adeta kulağıma "Kylie Minogue’dan başla" diye fısıldadı. Bende öyle yapıyorum.

Ekim ayı ortalarında, New York’u ilk kez ziyaret eden, Kylie Minogue’un, Hammerstein Ballroom’da verdiği konsere gittim. Aslında, Avustralyalı bu şarkıcının sesini pek de beğenmediğim için, konserden çok bir beklentim yoktu... Ama ne yalan söyleyeyim, şarkılar bir yana, Madonna’yı aratmayan sahne performansı, Beyonce’ye tas çıkaracak koreografideki dansları beni benden aldı. Kylie’nin New York turnesi, delicesine dans ettiğim ve bir o kadar da eğlendiğim ender konserlerden biri olarak hafızama kazındı.

Konserin sahne aldığı salon –ne kadar akustik düzene ayak uyduramasa da- hınca hınç doluydu. Özellikle de gay hayranların akınına uğrayan gecede, Amerikalılar bu minyon sanatçıya olan sevgilerinin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha sergilediler.

1987’de ilk albümünü çıkardığından bu yana popun zirvelerindeki yerini korumayı başarmış isimlerden biri aslında Kylie. Ama New York konseriyle kendisini bile aştı diyebilirim. Her şeyden önce maksimalist bir yaklaşımla hazırlanmış sahne dekoru sahiden takdire şayandı. Yani müziği bırakıp, sürekli değişen dekorun resmini çekmeye çalıştığım anlar öyle çoktu ki, yoruldum diyebilirim. Seyirciye müziğin yanında görsel bir şölen de yaşatmayı amaçlayan gece, adeta bir Broadway Show’u edasında kurgulanmıştı. Örneğin, fütürist bir tattaki konserin en unutulmaz anlarından biri, genç kızların ve gay erkeklerin yüreklerini hoplatan jimnastik salonu mizanseniydi. Sahnede yarı çıplak bir düzine yakışıklının atlaya zıplaya yaptıkları hareketler ve dev ekranda gösterilen bir jimnastikçinin esnekliği (öhö öhö ve vücudu), herkesi kendinden geçirdi diyebilirim. (Yoğun istek üzerine, konserin bu bölümünden bir parçayı aşağıda yayınlıyorum) Hemen arkasından sahnelenen ve sporcu erkeklerin, çalmakta olan şarkının yari erotik temposu eşliğinde duş alma sahneleri ise gecenin kopuş anlarından biriydi.

41 yaşındaki Kylie sesi çok güçlü bir şarkıcı olmasa da, sahne performansıyla büyülediği için, tartışmasız konserinde çok keyifli vakit geçirdiğiniz bir showwoman. En basitinden, konserin başlangıcında, divanin sahneye kocaman metal bir kuru kafanın üzerinde (Barbarella tarzındaki bir elbiseyle), lazer show eşliğinde inmesi ve bir anda sahnenin birbirinden güzel dansçılarla alev alması bile showun baştan sona her anını dolu dolu yaşandığının bir örneği. Sahneyi ustaca doldurmayı, onca insanı (ve özelliklede gay hayranlarını)deli gibi coşturup, eğlendirmeyi ziyadesiyle bilen biri Kylie. Bu açıdan, bir günlüğüne bile olsa, izleyenlere Las Vegas tarzı bir eğlenceyi, New York’ta yaşattı diyebilirim. Gecenin resimlerini paylaşıyorum.



New York’tan sevgilerle,

Labels: , ,

New York'ta Cadılar Bayramı Kutlamaları

12:04 PM / Posted by Qte / comments (9)

Ölmeden önce yapmanız gereken 100 şey” adlı kitabının maddelerinden birinde, New York’taki Cadılar Bayramı kutlamalarına katılmanız gerektiğini yazar. Hemfikirim! New York’a ömrü-hayatınızda bir kere gelecekseniz, mutlaka Cadılar Bayramına denk getirmenizi şiddetle tavsiye ederim. Çünkü şehrin en eğlenceli (ayrıca en korkunç) günü tartışmasız Cadılar Bayramı günüdür. Yürüyüşe katılsın katılmasın, herkes mutlaka bir kostüm giyer. Ama korkunç, ama seksi, ama komik...

O kadarki, çalışanlar işe, öğrenciler okula kostümleriyle giderler 31 Ekim gününde... Evler, apartmanlar, sokaklar, dükkanlar, restoranlar ürpertici dekorlarla süslenir ve etraf ışıklandırılır. Balkabakları kesilir, boyanır ve her tarafa asılır. Yani kısaca tam bir şölen havasına bürünür şehrin dört bir yanı. İtiraf edeyim, ne kadar korkunç bir gece olduğunu düşünsem de, benim de en sevdiğim kutlamalardan biridir Cadılar Bayramı. Bunun başlıca sebebi ise, tüm şehrin, böylesine büyük bir maskeli balo piyesini kusursuzca, ve büyük bir uyum içinde oynamasıdır. Sözgelimi, çok ciddi bir iş kadınının, etek-ceketten oluşan iş resmiyetini, arkasına taktığı bir şeytan kuyruğuyla hareketlendirmesi bile sizi güldürmeye ve hâliyle Cadılar Bayramını sevdirmeye yeter. Hele birde akşam olup, karanlık çökünce başlayan çığlıklar, bağırtılar, müzikler eşliğinde gecenin geç saatlerine kadar devam eden bu coşkulu festivali (ülkenin yegane gece festivali) izlemek yok mu! Ah, işte bu günün en güzel yani da bu.

New York’taki Cadılar Bayramı kutlamaları, ilk defa 1973 yılında bir kuklacının girişimiyle başlamış. Bu adamcağız, mahallenin çocuklarını giydirip, komşulardan şeker almaya yollamış. Bu eğlenceli gezinti epeyce ilgi görünce, bir sonraki sene New York Şehir tiyatrosu bu fikri daha büyük çaplı bir yürüyüşe dönüştürmek istemiş. O gün bugündür, her sene katılımcı sayısının daha da arttığı (çocuklara büyüklerinde katıldığı), çevre şehirlerden bile bir çok insanın sırf bu gece için New York’a akın ettiği bir karnaval ortaya çıkmış. O kadarki, şu anda, New York’un Cadılar Bayramı kutlamaları, Dünya Festivaller örgütü tarafından Dünya’nın en büyük halk festivali kabul ediliyor.

Bu seneki kutlamalar ne kadar yağmurlu bir güne rastlamış olsa da, neyse ki ilgi ve katılımcı sayısında bir azalma olmadı. Yine herkes, en yaratıcı, eksantrik ve eğlenceli haliyle sokaklara döküldü. Size, her sene olduğu gibi bu sene de katılmaktan büyük keyif aldığım New York’taki Halloween gösterisinden (yani Cadılar Bayramı kutlamalarından) resimler iletiyorum. Bakalım en çok hangi kostümleri beğeneceksiniz? Siz olsanız hangisini giyerdiniz?

New York’tan Sevgilerle,

Kaynak: http://www.halloween-nyc.com/, http://newyork.joonbug.com, www.farm3.static.flickr.com





























Labels: , , ,

New York’tan İnsan Manzaraları

8:13 AM / Posted by Qte / comments (8)

New York’un nabzını tutan Timeout New York dergisinin tanınmış fotoğrafçılarından Mister Mort, New York sokaklarından insan manzaraları sergilediği “New York Street Fashion” adlı bir çalışma yapmış. Bende bu resimlerden bazılarını sizlere paylaşmak istedim çünkü bir şehri “anlamanın” en güzel yollarından biri insanlarını tanımak diye düşünüyorum. Bunlar alelâde bir günde, New York sokaklarında çekilmiş resimler. Sıradan insanların resimleri... Bir tek ilk resimdeki anne-kız bu sergiye dahil değil. Bu resim çok sevgili Melda Oy’un New York fotoğraf koleksiyonundan. Resimlere kendim yorum yapmıyorum ama sizin yorumlarınızı bekliyorum!





























Kaynak: Ilk resim: Melda Oy, diğer resimler: http://newyork.timeout.com

Labels: , , ,

Ekmeğin “O” Hali

11:43 AM / Posted by Qte / comments (7)

Son yazılarımdan anlayabileceğiniz üzere, bir lezzet durağından, başka bir tanesine koşuyorum bu aralar çünkü son baharın resmen gelişiyle birlikte benim de ruh halim oburluk fazına girmiş bulunuyor. Mehmet Yasin’in kulakları çınlasın. Simdi size New York’ta bagel’in (bir cins tatlı küçük ekmek) en güzelini nerede yediğimi anlatacağım. Ama ondan önce kısa bir giriş yapmak istiyorum.

Ah ah… bir Pazar sabahı erkenden, komşum Deniz’in kahvaltıya sürükleme çabasıyla başladı her şey. Henüz uyku mahmuru, gözlerimi bile açamazken kendimi salaş görünümlü bir mekanda buldum. Dışarıdan bu dükkanı hiç bir şeye benzetemedim ve itiraf edeyim, içten içe arkadaşıma söylenmeye bile başladım. Ancak bu eleştirisel tavrım, içeri girince yerini meraka bıraktı. Sabahın 10’u bile olmadan, bunca insan burada ne arıyor diye hayrete düştüm. Şaşkınlıkla beklerken menüyü iyice inceleme fırsatı buldum. Sıra bize gelince “Everything Bagel” adi verilen ve içinde soğandan tutun da keten tohumuna her şeyin bulunduğu bir bagel ısmarladım. İçine bolca krem peyniri, somon füme ve biraz da yeşillik doldurtup, çaylarimizi da ısmarlayıp zar zor bulduğumuz bir masaya oturuverdik. Parlak yüzeyli ve karamel rengindeki bu leziz mi leziz bagel’i nasıl da bir lokmada yutuvermiştim—utanıyorum! Tüm bagellarin hemen oracıkta, gözümüzün önünde taptaze bir şekilde yapılıyor olması, içeriyi saran çıtır ekmek kokusu ve keyifli bir kalabalık, tattığım bagelin lezzetini daha da arttırmıştı sanki. Arkadasim Deniz sagolsun, o gün bugündür, Ess-a-Bagel adli dükkandan vazgeçemedim ve hepinize, bir sabah kahvaltısı için uğramanızı tavsiye ederim. (Ess-a-Bagel, 3.cadde ve 51 ve 52. sokaklar arasında yer alıyor.)

Aslında bagel denen, en nihayetinde yüzük şeklinde bir ekmek- ekmeğin “o” hali diyorum ben... Fakat kendisini farklı kılan, pişirilmeden önce, bir sure suda haşlanması. Bu işlemin sonucunda içi oldukça yoğun ve lezzetli, dışı ise kıtırımsı bir tarz ekmek ortaya çıkıyor diyebiliriz. Evde denemek isterseniz, tarif için şu adresten yararlanabilirsiniz. Resimdeki bagel kesecegi için de şu adrese bakabilirsiniz.

İlginçtir, bagel Polonya’nın Krakow şehrinde, Paskalya zamanı için yapılan yemek denemeleri esnasında icat edilmiş. 16. Yüzyılın sonlarına doğru ise, bagel Polonyalıların çok sik tercih ettikleri bir ekmek olmuş. Bugün ise, Amerika, Kanada, İngiltere gibi ülkelerin, özellikle Musevi popülasyonlarının çok olduğu şehirlerde sıkça tercih edilen bir ürün.

Söylemeden geçemeyeceğim, bende geçen hafta ilk defa, evde ekmek pişirmeyi denedim (bknz resim:)). Bagel falan değil tabiî ki ama çok sevgili Papatya Prenses’in tarifiyle çiçek ekmek yaptım. Hem yaparken, hem de yerken çok keyif aldım ve epeyce de güzel oldu diyebilirim. Evde ekmek yapmanın bu kadar kolay olacağını tahmin etmemiştim, hepinize tavsiye ederim. Tarifi şurada bulabilirsiniz. (Ben kepekli yapmayi sectim.)

Labels: , ,

New York'un Renkleri

11:57 AM / Posted by Qte / comments (0)

Yaz bitsin hiç istemiyordum ama bitiyor maalesef... Son bahar New York’un en güzel dönemlerinden biri aslında ama hemen arkasından kara kisin geleceğini bilmek beni ürkütüyor. İste bu yüzden, son kalan güneşli günleri bayrammış gibi geçirmeye çalışıyorum. Yaz günlerine imrenerek geçen şu günlerde, en çok özlediğim şeylerden biri, New York’ta yazları her tarafın rengarenk bir hal alması... Kıyafetlere, ayakkabılara, çantalara, hatta insanların tenlerine/yüzlerine bile bir renk geliyor yaz aylarında. Bende bu renkliliğe bayılıyorum ve son bahara giriş yaptığımız günlerde, kendi çapımda, hala bu ruh halini yaşatıyorum. Onun için bu yazıyı, New York’ta şu ara bulabileceğiniz ve size yazı hatırlatacak sıcaklıktaki ürünlere adıyorum. Iconjane, Stil Catcher, Styleboom, Stil Direktoru, Moda Cadisi, ya da Stil Yasam bloglari kadar iddaali olmasa da, bunlarda benim sevdigim renkler :)...

Cath Kidston
Aslında yazın cıvıltılı günlerini unutamayıp, bol çiçekli ve parlak renkli kıyafetlere bürünmek isteyenler için, Cath Kidston markası güzel bir seçenek. Bir İngiliz markası olan Cath Kidston’nun birçok ürününü New Yorklu hayranlarının üzerinde görebilirsiniz. Örneğin Cath’in asistanının anlattığına göre, New Yorklular, en çok converse stilindeki beyaz üzeri çiçekli ayakkabılara, yoğun tomurcuk desenli elbiselere ve hatta özenle tasarlanmış vintage stili piknik sepetlerine ilgi duyuyorlarmış. Bu sevimli sepetler, havanın güzel olduğu bir Central Park günü için ideal!

Lisa Perry
Renkliliğini sevdiğim bir diğer marka ise Lisa Perry. Pop-up shop tarzı çalışan, yani kısa dönemli açılan ve sonra başka bir yere taşınan dükkanlardan...1960larin modasından ve yaşam tarzından etkilenerek ortaya çıkmış bir marka. Tüm ürünleri oldukça canlı renklerde ve gayet pop-art bir havada. İçeride mutlaka kendinize göre bir şeyler bulabilirsiniz diye düşünüyorum çünkü kalem/defterden tutun, yatak çarşaflarına kadar her ayrıntı düşünülmüş. Fiyatlar oldukça makulden oldukça pahallıya kadar, her bütçeye hitap ediyor. Lisa Perry’nin pop-up shop’u su anda Soho’da. Gelecek lokasyonlar hakkında bilgi almak için burayı tıklayın.

Cupcakes
Sex and the City’nin biricik Carrie’sinin cupcakelere olan düşkünlüğü sebep olmuştu ilk cupcake’imi denememe. Aslında bir çoğunu çok kremalı buluyorum ama yinede New York sokaklarını gezerken, mutlaka denemeniz gereken bir tatlı olduğunu düşünüyorum. Alt tarafı klasik bir kek seklinde hazırlanan ve üstü yoğun bir krema ile lezzetlendirilen bu eğlenceli tatlı, yaza hasret gecen günleri biraz olsun neşelendiriyor. Cupcake’i benim gibi çok kremalı bulanlardansanız, bozuk para boyutundaki mini versiyonlarını denemenizi öneririm. Bunun da en güzel adresi, Soho’da minicik bir tezgahta is yapan Baked by Melissa.

Ve diğer renkler:























Labels: , , ,